“İşte tam da bu koku: Acı-tatlı hatıralarımı zihnime çağırırken, içerden ışıldamamı sağlayan; tüm hücrelerimin sırf onu duyumsamak için aynı anda nefes alıp verdiği, yenilendiği, tazelendiği tatlı bir şarkı notası: Sakura1”.
Kalabalık şehir hayatının hızla akan atmosferinde, kafasını kaldırmadan sokakları arşınlayan bir kadın vardı. Yume2, yıllarını verdiği iş hayatından nihayet emekli olmuştu. Ne zamandır bunun hayalini kuruyor ve macera dolu planlar yapıyordu. Ancak o gün geldiğinde, hiç de beklediği gibi olmamıştı. Sanki yer yarılmış, içinden çıkan kara dumanlar tüm canlılığını ve enerjisini bir çırpıda sömürüp onu böylesine çaresiz ve anlamsız bırakmıştı. Bir şeyler sönüp gidiyordu, ama neydi? İçindeki isteksizlik ve keyifsizlikle yağmurdan ıslanmış sokakları dolaşıp durdu. Eskiden kalma bir alışkanlıkla yerlere serilmiş sonbahar yapraklarının üzerine basarak çıkardıkları çıtır çıtır sesleri dinledi. Ağaçların yeşilden sarıya, kahverenginin en derin tonlarına ve hatta bazen kızıla dönen renklerini inceledi. Deniz kenarına doğru yürüdü. Kışa hazırlanan sahilde, soğuk nefesli bir poyraz esiyordu. Tuzlu dalgalar yüzünü yaladı. Çantasının bir köşesinde sakladığı minik kırmızı kabın içinden birkaç böğürtlen çıkarıp ağzına attı. Mayhoş tadı ağzını kamaştırdı. Tüm bu duyusal ritüelleri ne çok severdi! Ancak bir şeyler eksikti. Bir boşluk, orada olmayan bir şey... Neden keyif alamıyordu?
Vapurun sirenleri duyuldu. İş çıkışına denk gelen akşam saatlerinde, iskeleye bir dizi insan akın etti. Kimileri telaşla koşuştururken, kimileri denizden gelmenin keyfiyle gün batımının tadını çıkararak ağır ağır yürüyordu. Onların arasında biri, yüzünde Sakura’lar açmışçasına tatlı bir gülümsemeyle, pembe yanakları ve parlayan gözleriyle Yume’in yanına yaklaştı. “Yağmur sonrası toprak kokusu ne harika, değil mi? Ama ondan daha güzeli var,” diyerek Yume’in eline bir dal Sakura çiçeği tutuşturdu. Yume, teşekkür bile edemeden kadın hızla uzaklaştı. Derin bir iç çekerek, rüya kadar güzel bu kadının arkasından bakakaldı. Yaşam enerjisine ve ışıltısına hayran kalmıştı. Elindeki Sakura’yı istemsizce burnuna götürdü. O da ne? Hiçbir şey alamıyordu! Hiçbir koku… Havayı kokladı. Yağmur yeni yağmıştı; o özel toprak kokusunu duyumsamalıydı ama yoktu! Muhtemelen tüm kokular buharlaşmış olmalı, diye kendini ikna etmeye çalıştı. Yoksa?
Çantasından bir avuç böğürtlen daha çıkardı ve ağzına attı. Yine sadece mayhoş bir tat duyumsadı. Hiçbir aroma alamıyordu. Oysa bu böğürtlenleri, biricik dostu Amarilis’in3 bahçesinde yetiştirdiğini biliyordu. Amarilis, böğürtlenlerinin aromatik ve sulu olduğunu iddia eder ve bununla gururlanırdı. Bir böğürtlenin aroması ancak ağızdan alınır, diye düşündü. Benim algıladığım şu mayhoşluktan bahsediyordur. Çiçek değil ki bu, burundan kokusu algılansın. Kendi kendine söylenirken elinde tuttuğu Sakura ile göz göze geldi. Sanki çiçek ona bir şeyler söylemek istiyordu.
Tam o anda, Sakura’dan bir damla yaş süzülüyormuş gibi geldi. O an, başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi olduğu yerde kalakaldı. Koku alamıyordu! Hem de hiçbir koku... Keyifsizliği bundandı.
“İşte burası, kendi varlığımın değerini fark ettiğim nokta.”
Yume, kendine dönmeli ve bir şeyler yapmalıydı. Yaşamını her daim güzelleştirmiş ve deneyimler kazanmasını sağlamış biricik dostu, yoga eğitmeni Amarilis’i aradı. Ona yaşadıklarını etraflıca anlattı. Amarilis’in bir çözümü vardı: Bir süre Shinsei köyünü ziyaret etmeli, doğayla ilgilenmeli, kendini bakıma almalı, meditasyon eşliğinde yavaş yavaş koklama pratikleri üzerine çalışmalıydı. Shinsei, bir dağ köyüydü; kayalıklar arasında yükselen ve denizi yukarıdan kucaklayan, çeşit çeşit ve rengârenk endemik bitkilerle doluydu. Ayrıca meditasyon pratiklerini gerçekleştirdikleri sonbaharda, pembenin tüm tonlarını taşıyan devasa bir Sakura parkı bulunuyordu. Bu köyde yaşayan insanlar Sakura’larından özel kremler de yapıyorlardı.
Yume'nin gözleri parladı. Yaşamına es verdiği bir anda böyle bir fırsatın çıkması inanılmazdı. Ancak sonra tekrar hüzünlendi. Bu dağ köyünde neşeyle vakit geçirmek yerine derdine derman arayacaktı. Melankolik zihni onu yine derinlere ve aşağılara çekmişti. Ya işe yaramazsa? Yokluğa alışıp hayatını bitter tatlarla mı devam ettirseydi? Sonuçta herkes hak ettiğini bulmuyor muydu? Amarilis, telefondaki kısa sessizliğin ne olduğunu anlamıştı. Arkadaşını iyi tanırdı. Beraber yaptıkları nefes seanslarında Yume’nin melankolik zihninin ne kadar kıvrak olduğunu ve ansızın kontrolü ele geçirebildiğini görmüştü. “Shinsei köyüne giriş kolay değildir Yume, ama senin özel bir durumun var, seni kabul edeceklerdir. Sakura’nın gücüne yürekten inanırlar, senin durumun, onlar için bir başka kanıtlama çabası olacak,” dedi. Yume düşüncelerinin kara ağlarından sıyrılarak umutla teklifi kabul etti. Amarilis, onun için bir başvuru yapacak ve yarın akşama kadar ona haber verecekti.
Yume o gece heyecandan uyuyamadı. Ya kabul etmezlerse? Başka bir planı yoktu. Birden iş hayatından kalma düşünce tarzına geri döndüğünü fark etti. Kendine inatla hatırlattı: Hayat bazen sadece tek atıştan ibarettir! Eline aldığı “Kiraz Çiçekleri Altında4” kitabıyla uyuyakaldı.
Ertesi gün uyandı, çiçeklerini suladı, hafif bir kahvaltı yaptı, dolaplarını düzenledi, en sevdiği podcast’tan bir bölüm daha dinledi. Vakit geçmiyordu. Biraz yürüyüşe çıktı. Eve döndüğünde nihayet gün batıyordu, tam o sırada telefonu çaldı. Kalbi ağzındaydı. Telefonu yanlışlıkla hoparlöre alarak açtı. Amarilis, “Oldu bu iş!” diyordu sesi evde yankılanarak, “Yarın sabah gidiyorsun, hazırlan.” Telefondaki ses giderek azaldı, zaman yavaşladı. Yume’nin gözleri buğulandı ve iki damla yaş süzüldü. İskelede karşılaştığı büyüleyici kadının hediye ettiği Sakura’nın yaşlı gözleri belirdi önünde.
60 yıl5 geçti.
Yume, Shinsei’de sadece aradığını bulmamış, koku duyusunu tekrar kazanmış, cildi ışıldamaya ve gözleri parlamaya başlamıştı. Bir gün aynaya baktığında gördüklerine inanamadı çünkü olağanüstü bir şekilde o gün iskelede karşılaştığı büyüleyici kadına benziyordu. Yume, o gün güzelliğin kendini sevmekle ve kendine bakmakla ilgili olduğunu keşfetti.
Yume artık bir Shinsei sakiniydi. Zamanı gelmişti. O da düşler kadar berrak bu evrene kendinden bir iz bırakmak istiyordu. Kırmızı kimonosunu giydi. Amarilis’i Shinsei’ye davet etti. O gün Shinsei sakinlerine özel bir sunumu vardı. Daha önce denenmemiş bir şeyi buraya kazandıracaktı; Sakura’nın ruhunu içine hapseden özel bir koku tasarlamıştı.
Zarafet ve baharın gelişinin sembolü bu koku; okyanus dalgaları kadar ferah, pudramsı çiçekler kadar narin, kiraz ve bademin yumuşacık meyvemsi dokunuşlarını taşıyordu. Üst notalarının parlak bergamot içeriği zihni tazeliyor, kalp notasında Sakura ile kendini sevme vurgulanıyor, baz notasında miskin kremsiliğinde toprakla buluşma, sedir ağacının gölgesinde dinlenme ve bu evrene ait olma hissini veriyordu. Bu bir düş kokusuydu; parfümle, kremle ya da losyonla onu giyenler, Sakura yolundan geçip derin düşlere dalıyor, gençlik iksirini damarlarında dolaştırıyor ve düşlerini kontrol edebiliyorlardı. Yume, Shinsei evreninde gerçekten düşe uzanan, Sakura yapraklarından düş pembesi bir köprü kurmuştu.
Notlar
1Sakura (桜), Japon kiraz ağacı çiçeklerini ifade eden bir kelimedir ve Japonya'nın en tanınmış sembollerinden biridir. Sakura çiçekleri hem kültürel hem de doğal açıdan Japonya'da derin bir anlam taşır ve genellikle bahar mevsimiyle ilişkilendirilir. Geçiciliğin Sembolüdür; Japon estetik felsefesi mono no aware ile ilişkilendirilir. Bu kavram, hayatın geçici doğasının farkındalığını ve bu geçicilik içinde güzellik bulmayı ifade eder. Çiçeklerin kısa süreli varlığı, yaşamın da aynı şekilde geçici olduğunu hatırlatır. Günümüzde Sakura, güzellik, yenilenme ve barış gibi evrensel değerlerle ilişkilendirilir. Sadece bir çiçek değil, aynı zamanda yaşamın geçici doğasını, yenilenme ve umut arayışını temsil eden güçlü bir semboldür. Hem Japonya’da hem de dünya çapında estetik bir ilham kaynağıdır.
2Yume (夢), Japonca bir kelime olup "rüya" veya "hayal" anlamına gelir. Hem somut anlamda uyku sırasında görülen rüyaları, hem de soyut anlamda bir kişinin hayallerini, arzularını veya hedeflerini ifade etmek için kullanılır. Yume, Japon kültüründe genellikle hayalleri gerçekleştirme arzusuyla ilişkilendirilir. Bu bağlamda, bireylerin umutlarını ve gelecekte ulaşmak istedikleri hedefleri temsil eder. Ayrıca, geçiciliği ve hayallerin kırılgan doğasını ifade eden Japon estetik anlayışıyla (mono no aware) sıkça bağlantılıdır. Yume, sadece bir kelime değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesini ve duygusal derinliği ifade eden güçlü bir kavramdır. Eğer bir isim olarak tercih ediliyorsa, kişinin hayal gücüne, zarafetine ve geleceğe umutla bakan bir ruha sahip olduğunu simgeler.
3Amarilis (Amaryllis): güzel ve zarif çiçekleriyle tanınan bir bitki türüdür ve bilimsel adı Amaryllis belladonna olarak bilinir. Genellikle zambakgiller (Amaryllidaceae) familyasına aittir. Çoğunlukla pembe, kırmızı, beyaz ve şeftali tonlarında çiçeklere sahiptir. Cesaret, kendine güven ve gurur gibi anlamlar taşır. Adını Yunan mitolojisindeki bir çobandan alır. Amaryllis, sevgisini kazanmak istediği birine duyduğu derin aşkı simgeler.
4Japon yazar Ango Sakaguçi’nin kısa öyküsü.
560 Yıl – Kanreki (還暦): Japon takviminde 60 yıllık bir döngü, kişinin doğduğu yıldan itibaren burç, element ve gezegen döngüsünün tamamlanmasını ifade eder. Kanreki, bir insanın yaşamında yeniden doğuşu ve yeni bir başlangıcı simgeler. Kırmızı renkli giysiler ve kutlamalarla onurlandırılır.
Blog yazarı: Zeynep Çolakoğlu